21 Eylül 2015 Pazartesi

KURBAN ve ÇOCUK


kurban ve çocuk

Çoğumuzun, çocuklukla ilgili önemli hatıralarında bayramlar büyük yer tutar. Bayram kimi zaman hediye, kimi zaman harçlık bazen de kavuşmaktır. Ama illa, heyecandır bayram. Heyecandır bir gece öncesinden uykumuzu kaçıracak kadar. Herkesi aynı şeyin etrafında kenetlendiğini görmenin heyecanıdır belki. Bayram süresince topluma karışır, sevmeyi sevilmeyi yeniden yaşarız. Bayramlar yoluyla toplumsal birlikteliği, dayanışmayı, kaynaşmayı, kişisel fedakarlığı ve daha nice şeyleri öğreniriz. Bu nedenle bayramları yaşamak, dahası bayramları çocuklarımıza yaşatmak hepimizin görevidir. Çünkü bayram deyince çoğumuzun aklına, bayramlıklarını giymiş, güzelce süslenmiş gülümseyen çocuklar gelir. Pedagoji Derneği olarak bayramın, dahası kurban bayramının çocuklarımıza bakan yönlerini sizlere aktaralım istedik.
ÇOCUKLARA BAYRAMI NASIL YAŞATALIM?
Şüphesiz, yetişkinler olarak ilk yapmamız gereken çocukların bayramı doya doya yaşamalarını sağlamaktır. Bu amaçla, içinde bayram geçen hikâyeleri ve şarkıları araştırıp bayram süresince çocuklarımızla paylaşmak onlardaki bayram bilincini geliştirecektir mesela. Çocuklarınızla birlikte söyleyeceğiniz bir bayram şarkısı bayramı onların hatırlarında daha iyi yer etmesini sağlayabilir.  Aynı şekilde akrabalarımızı ziyaret ederken, her ziyarette bayramda ziyaret yapmanın önemi üzerine vurgu yapabiliriz. Bu bayramda ziyaret edeceklerimiz sadece kendi arkadaşlarımız değil, çocuklarımızın da arkadaşları olabilir pekâlâ. Çünkü bayramda arkadaşlarını görmek, onlara hediye götürmek onların da en doğal hakkıdır.
Yedi yaş üstü çocuklarımızla bayramda kabristanları ziyaret edip, büyüklerimizi anmak ne de anlamlı olur. Bu ziyarette çocuklarımızdan gelecek “İnsanları neden toprağa gömdüler, orada ne yiyecekler?” gibi sorulara hazırlıklı olmamız gerektiğini sanırım hepimiz biliyoruz. Bayram öncesinde, çocuklarımızla birlikte küçük hediyeler alıp, bu hediyeleri diğer çocuklara dağıtmak, bayramın paylaşmak olduğunu onlara öğretir. ‘Bayramlık’, çocuklara bayramı hatırlatan, onların hatıralarında güzel izler bırakan bir uygulamadır. Elimizden geldiği kadarıyla çocuklarımıza bayramlık elbiseler almak, onları ilk olarak bayram sabahı giydirmek, bayramın ayrı bir güzelliği olarak çocuklarımızın anısında yer edecektir. Bu bayramda kurbanlıkların satıldığı yerleri çocuklarımızla birlikte ziyaret etmek, yine bayrama dair tatlı bir anı olacaktır.
ÇOCUKLARIMIZA BAYRAMI NASIL ANLATALIM?
Kurban bayramında çocuklarımıza bayramı anlatırken, kurbanlıkların kesimi üzerinde değil kurbanın sosyal boyutu üzerinde durmak daha faydalıdır. İnsanların bayramda yardımlaştığını, akrabalarını ziyaret ettiğini, fakirlere et ve para yardımında bulunduklarını anlatmak daha doğrudur. Et yiyemeyen çocukların, kurban bayramında et yiyebildikleri, mutlu olduklarını anlatabiliriz çocuklarımıza. En güzeli de kesebildiğimiz kurban eti ya da hediyelerle ile birlikte bir fakirin kapısını birlikte gitmektir.
İbrahim Peygamber ile oğlu İsmail’in kıssasını anlatacaksak çocuklarımıza, vurguyu bıçağa, kesmeye değil de İsmail Peygamber’in teslimiyetine ve babasının sözünü yerine getirmesine yapmak daha doğru olur. Bu kıssanın özellikle 7 yaş ve üstü çocuklara anlatılması bizce daha yerinde bir davranıştır. İsmail Peygamber’in kesilmek için değil, hediye edilmek için götürüldüğünü söylemek çocuklarımızın ruhu için daha uygundur. Kastımız, 12 yaş altı çocuklara alınan kurbanlığın kesildiğini, öldürüldüğünü söylemek yerine Allah’a hediye edildiğini söylemek gerektiğidir. Bu yaş çocukları için ‘kurban etmek’ kelimesini ‘hediye etmek’ olarak açıklayabiliriz. 12 yaş öncesi çocuklara “Bu ineği kestiniz mi?” diye sorduklarında “Allah’a hediye ettik” şeklinde cevap verebiliriz.
Dünyadaki tüm canlıların birbirine yardım ettiğinden bahsetmek, bitkilerin ve hayvanların bizlere besin olduğuna, biz onları yediğimizde mutlu olduklarına değinmek yerinde olur. Bu çerçevede kurban edilen hayvanları, insanların yiyip güçlendiğine; hayvanların bizim güçlenmemize yardımcı oldukları için çok sevindiklerine değinebiliriz.
ÇOCUKLAR KURBAN KESİMİNİ İZLEMELİ Mİ?
Çocukların kurban kesimini görmesi kültürlere ve bölgelere göre farklı değerlendirilebilir. Köy ortamında yaşayan çocuklar, zamanla alıştıkları kesim işlemini yadırgamayabilir. Çünkü bu ortamda, ölü hayvan, kan görmek hayatın bir parçası gibidir. Özellikle hayvancılıkla uğraşan bölgelerde çocuklar defalarca hayvanların kesim işlemine şahit olur. Bu onlar için hayatın içinden ve alışılmış bir olay olarak algılanabilir.  Ancak büyük şehirlerde hayvanları sadece et olarak önünde gören, kendi kanını bile pek az görmüş çocuklar için kurban kesimini görmek oldukça olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Günümüz şartlarına göre genel bir değerlendirme yapacak olursak, 7 yaş altı çocukların kurban kesimine uzaktan bile şahit olması sakıncalıdır. Yani7 yaş altı çocuklar kurban kesim işlemini görmemelidir. 7-12 yaş arası çocuklar, ısrarcı olduklarında kurban kesimini ancak uzaktan izleyebilirler. Ancak bu izlemede çocuklar, bıçak, kan, hayvanın çıkarmış olduğu hırıltı gibi olumsuz görüntülere şahit olmamalıdır. Ergenlik dönemine girmiş, 12 yaş üstü çocuklar ise kurban kesimini izleyebilirler. Kızların ve erkeklerin kurban kesiminden etkilenmeleri farklı olabilir. 12 yaş üstü bile olsa kız çocuklarının hassas durumlarını göz önüne alarak değerlendirme yapmak daha doğru olur.
Çocuklar kurbanlıkları severler, onlarla duygusal bağlar kurabilirler. Kurban kesildikten sonra, “Bak bu senin beslediğin koyunun eti, hadi ye.” demek çocuk için yıkıcı olabilir. Yine kurbanın kanını alıp çocukların alnına sürmek, çocuk ruhunda olumsuz derin izler bırakabilir.

Çocukları mutlu ettiğimiz, onların ruhlarını incinmekten koruduğumuz nice bayramlara. Bayramınız kutlu olsun…
Pedagoji Derneği
http://pedagojidernegi.com/2011/11/05/kurban-ve-cocuk/

10 Temmuz 2015 Cuma

23 Eylül 2014 Salı

Sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri


Bir kafeterya işletmecisi dostum ile sohbet ediyorduk. “İşler nasıl?” diye sordum. Tebessüm etti, “Aile içinde sorunlar arttıkça, bizim işler iyiye gider.” dedi.
Şaşırdım. “Nasıl yani?” dedim.
“Bizim en bereketli saatlerimiz, sabah 7 ile 9 arasıdır. Bu saatlerde kazandın kazandın, sonra akşama kadar tek tük uğraşır durursun müşteri ile.” dedi.
“İyi de bunun aile içi sorunlarla ne ilgisi var?” diye sordum.
“Hocam, ailesinde sabah kahvaltısı olmayanların ilk uğrak yeri kafeterya ve pastanelerdir.” dedi ve devam etti: “Sabah işe gidenler, okul için evden çıkanlar sabah kahvaltı yapmamışlarsa önce pastanelere uğrar, bir-iki poğaça, sandviç alır, yollarına öyle devam ederler. Ama aile içinde bir düzen varsa, sabah uğramaları azalır.”
Hiç böyle düşünmemiştim…
Benim şaşkınlığım artarken o konuşmaya devam etti: “Ha, aile içinde iyi bir iletişim, keyifli bir yaşam varsa, bu sefer de akşam saatlerinde dolar buraları. İnsanlar sevdikleriyle, eşi, çocukları ile gelirler otururlar. Ancak bu bize çok kazandırmaz. Çünkü buraya keyifli gelenler, birbirleri ile sohbet etmekten yiyip içmeyi unuturlar. Yediklerine değil, birbirlerine odaklanırlar. Bir bardak limonata ve bir dilim kek ile saatlerce sohbet ederler. Ne yalan söyleyeyim, para kazanamasak da, insanları böyle keyifli görmek benim çok hoşuma gidiyor.”
Bir toplumda aile mutluluk düzeyinin ölçülmesi için pastane kullanım alışkanlığına bakılabileceği hiç aklıma gelmezdi.
Evet, doğru bir gözlem.
Zira aileyi aile yapan en temel iki etkenden biridir sabah kahvaltıları. Bir diğeri de akşam yemekleridir.
Sabah kahvaltısı aile içi “düzenin”,  akşam yemeği “aidiyet bilincinin” göstergesidir. 
Eğer bir aile içinde duygusal tükenmişlik yaşanıyor, günlük yaşam döngüsü bozuluyorsa ilk aksayan yer sabah kahvaltılarıdır.
Gece geç saatlere kadar oturmalar, uzun uzun televizyon seyretmeler, bitmek bilmez internet gezintileri günlük yaşam döngüsünü aksatır. Hâlbuki bir anne babanın, eşine ve çocuğuna yetebilmesi için istirahat etmiş bir vücuda ihtiyacı vardır. Fiziksel olarak dinlenememiş bir baba çocuğuna tahammülsüz olur. Yeterince istirahat edememiş bir anne çocuğunun ihtiyaçlarını “vaktinde ve yeterince” karşılamakta zorluk çeker.
Sabah kahvaltı yapmadan çocuğun okula, eşin işe gitmesi, kişiyi hırçınlaştırır, öğrenme kalitesini düşürür, duygusal bağları zayıflatır… 
Hâlbuki sabahın ilk saatlerinde ailecek bir masada oturmak, ilk dakikaları birlikte geçirmek… Birbirleri ile vedalaşırken, akşam yeniden buluşma temennisinde bulunmak, aile bağlarını kuvvetlendirir. Günün kaliteli geçmesine neden olur.
Kahvaltılar aile içindeki “düzenin” ele vericisi olduğu gibi, akşam yemekleri de aile üyelerinin birbirlerine “bağlılıklarının”, aidiyet duygularının habercisidir.
Pedagojide akşam yemekleri bir karın doyurma eylemi değil, aile üyelerinin birbirleri ile duygusal bağlarını kuvvetlendirdiği fırsat zamanlarıdır. Bundandır ki akşam yemekleri “ye de hemen kalk” denilerek geçiştirilebilecek bir iş değil, dakikalar süren, sohbet edilen, günün özetinin çıkartıldığı, bir sohbet saatidir.
Eğer bir ebeveyn, aile yaşam kalitesini artırmak, daha keyifli bir aile ortamı oluşturmak istiyorsa, sabah kahvaltıları ve akşam yemeklerini düzene koymakla işe başlamalıdır.
Yoksa güne poğaça kuyruğunda başlamak, hiç de iyi bir başlangıç değildir.

kaynak

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...